Kelebek Ömrü

Yayınlama: 02.04.2024
A+
A-
Konya Büyüksehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu,Yazar- Dramaturg

Ağır ağır yürüdü. Kapıda durdu. Arkasına bakmak istedi. Ardında bırakacağı her şeye, son kez bakmak istedi. Yapamadı… Yürüdü ve gitti. Kapı kapandı. Bir aşk daha, tarihin sessiz kara deliğinde yok olup gitti. Anılar, hatıralar, görüntüler, yüzler, gülüşler, izler silindi. Ya da o, öyle sanıyordu.

Aradan bilmem kaç zaman geçti. Takvimler çoğaldı, üşüdü, eksildi. Doğa ölüp ölüp dirildi. Dayanamadı toprak, yeniden çiçek açtı. Biliyordu, hiçbir acı sonsuza kadar sürmezdi. Tıpkı mutluluk gibi…

Bahar gelmişti şehre. Kalabalıklaştı sokaklar, caddeler, parklar, kafeler. Akşamüstü; alıp bütün umutlarını, yürüdü kalabalıklar içinde. Bir ıslık çaldı usulca, kimseyi rahatsız etmeden. Onu gördü birden. Gerçekten görmüş müydü? Yüzünü bile unuttuğunu düşündüğü birini, nasıl olurda görürdü insan? Yoksa “unutmak” diye bir şey yok muydu? Tüm bunlar, insanın kendisine söylediği yalanlar mıydı?

İstemsizce göz göze geldiler. Kaçıp gitmek istedi hemen oradan. Uzaklaşmak istedi var gücüyle. Kimsenin bulamayacağı ıssız bir yere gidip saklamak istedi acılarını. “Yine yapamadı.” Kadın çoktan yanına gelmişti bile. Kısık, fakat sevecen bir sesle, “merhaba” dedi. Afalladı önce adam, ne diyeceğini bilemedi. Bin yıl sonra, söndürmek için üflediğin ateşin, daha gür yandığını gördüğünde ne denirdi ki? Sustu çığlık çığlığa… Derin bir sessizlik oldu. Bir soru var oldu ruhunun aynasında. Neden başlamıştı ve neden bitmişti? Yanıt bulamadı, bu anlamsız anlamlı sorusuna. Hayat böyleydi işte. Ne zaman planlasan, kendi gerçeğini sunuyordu sana. Neden doğdum demek kadar manasızdı bazen yaşamak…

Kadın hüzünlü baktı gökyüzüne. Ahmakıslatan yağmuru yağıyor, değiyordu kaldırımlara. Konuşulacak çok şey vardı. Anlatılacak çok hikâye. Sarılacak çokça zaman. Lakin yağmur götürmüştü bütün güzellikleri. Geriye sadece, gerçek kalmıştı. Bitmişti bitmesi gereken ve bir daha hiç başlamayacaktı. Yağmur damlalarının hüzünlü bir şarkıya eşlik ettiği, eski barakanın altında duran kızının elini tuttu. Son kez gülümsedi ölü adama. Yürüdü kadın sessizce, geçti adamın önünden. Rüzgârda saçları uçuşurken. Titredi adam önce, nefes aldı yeniden.  Ve içinden birkaç kelime döküldü. Göğe yükseldi. Sonsuza kadar da orada kalacaktı. “ Bir kelebek ömrü kadar kısaymış meğer aşkımız. Uçtuk uçtuk seninle ve öldük.” Bu yazıyı yazan bile mutlu son bekliyordu hayattan. Oysa herkes biliyordu, adı gibi. Mutlu son yoktu. Hiç var olmamıştı. Tarihin yazdığı en mutlu son, sevdiğinin kollarında yaşlanıp ölmekti. Peki, ölmenin neresi mutlu sondu?

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.