Başından belli mülakatlar ülkesi

Yayınlama: 24.08.2024
Düzenleme: 24.08.2024 04:12
A+
A-
Konya Büyüksehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu,Yazar- Dramaturg

Ömrü boyunca tek istediği şey huzurdu. Ya istemesini bilmiyordu ya da yanlış zamanda yanlış yerde oluyordu hep. Bir terslik, bir saçmalık olduğu kesindi. Yine de ruhunun kuytularında sakladığı bir parça umudum vardı. Bir gün olacaktı istediği. Bir gün, derin bir nefes aldıktan sonra huzurla kitabını okuyabilecekti. Ne yazık ki o güne kadar yapması ve uğraşması gereken daha önemli sorunları vardı.

33 yaşındaydı Seyit. Sosyoloji bölümünden mezun olalı tam yedi yıl olmuştu. 33 yıldır ailesinin eline bakıyordu. Bu bir insan için, hele ki bir erkek için son derece onur kırıcı bir durumdu. Çaresizdi Seyit. Bir sokak köpeği kadar savunmasız ve yalnızdı. Birileri onunla ilgili kararlar verebiliyordu artık. Çünkü ekonomik olarak hiçbir gücü yoktu. Yapabileceği pek değil hiçbir şey yoktu. Kpss ve Ales sınavlarından son derece yüksek puanlar alıyordu. Lakin ne zaman mülakata girse kaybediyordu. Böyle olunca da atanması, atanabilmesi sürekli başka bir bahara kalıyordu. Oysa onun hayatında hiç bahar yoktu. Yedi yıldır yaprakları dökülen sararmış, ölümü bekleyen yaşlı bir ağaç gibi hissediyordu kendisini. Kökleri topraktan çıkalı, havada asılı kalalı uzun zaman olmuştu. Annesi ve babası ara sıra onunla ilgili konuşuyorlardı gizlice. Bazılarını istemsiz duyuyordu Seyit. “Ne olacak bu oğlanın hali? Bu durum nereye kadar gidecek? Bu çocuk ne zaman evlenecek? Ne zaman yuva kuracak? Ne zaman kendi ayakları üzerinde duracak? Biz ölünce ne olacak peki?” Bu sorular dönüp duruyordu evde. Annesi bazen istemsiz, duygularına esiyor oluyordu. “Başka bir iş bulmalı. Kendini hayatın içine bırakmalı. İlla öğretmen ya da akademisyen olacak değil ya. Her okuyan, illa kendi bölümünden mi iş sahibi oluyor canım? Olmayıversin bu defa. Ne var yani? Para kazanmadan, bir sığıntı gibi yaşamak daha mı güzel?” deyip duruyordu. Babası da araya girip öfkeli bir şekilde; “Bin kere söyledim ben ona. Ulan Sosyoloji diye bölüm mü olur? İş bulamazsın, aç kalırsın dedim. Bizi dinleyen kim. Şimdi hem o çekiyor, hem biz.”

Günler böyle geçip gitti. Gün döndü. Mevsimler değişti. İki yıl sonra, bir üniversitede kendi bölümüyle ilgili sınav açıldığı haberini duydu. İki kişi alınacaktı sosyoloji bölümüne. Sınavın olacağı güne kadar gece gündüz çalıştı. Durmadan, duraksamadan… Varsın uykusuz kalsın ne çıkar, sonu güzel olduktan sonra, yorulmanın tadı başkadır diye düşündü.

Tarihi gün gelip çattı. Sabah erkenden kalktı Seyit. Aslına bakarsanız hiç uyumamıştı o gece. Tıraşını oldu. Geceden ütülediği takım elbisesini giydi. En güzel kokularını sürdü. Saçlarını taradı. Dosyasını çantasına koyup yola çıktı. Bir saat sonra üniversiteye geldi. Mülakatın yapılacağı yeri buldu. Onunla birlikte sınava giren altı kişi vardı. Umudu birazcık olsun artmıştı Seyit’in. Altı kişinin arasından seçilirim herhalde diye düşündü kendi kendine. Bir müddet sonra mülakatı yapacak olan akademisyenler geldi. Heyecanı giderek artıyordu Seyit’in. Ayaklarının hareket etmesine engel olamıyordu. Üç adam yaklaşık on dakika boyunca hiç konuşmadan, öylece masalarında evrakları çıkarıp, incelemeye başladılar. Sonra bir tanesi tek tek herkesle tanıştı. Nereli olduklarını, neler yaptıklarını sordu. Sonra içlerinden ikisine, “babalarının iyi olup olmadıklarını, sağlıklarının nasıl olduklarını sordu.” “Selam söyleyin” dedikten hemen sonra ayağa kalkıp mülakat bitmiştir. Size en yakın zamanda haber veririz dedi. Çıkıp gittiler sonra… Üniversitenin koridorlarında kayboldular. Kimse ne olduğunu anlamamıştı iki kişi hariç…

BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.