Çanak Çömlek Patladı (Birinci Bölüm)

Yayınlama: 02.09.2024
A+
A-
Konya Büyüksehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu,Yazar- Dramaturg

Ömrümüz boyunca, en az bir kere bile olsa kullandığımız, artık klişe haline gelmiş, manasının yitirmiş, içi boş cümlelerimiz var.  Her sıkıştığımızda, bu sözlere sığındığımız… “Eskiden daha güzeldi. Nerede o eski bayramlar? Bizim çocukluğumuzda böyle şeyler asla olmazdı. Güzel yetiştik biz, şimdiki çocuklara acıyorum.” Örnekleri çoğaltabiliriz ancak gerçek değişmeyecek. Bu cümleler değerini de, önemini de yitirmiş durumdadır. Aslında özlediğimiz eski bayramlar değil. Özlediğimiz çocukluğumuz, gençliğimiz, şimdi yanımızda olamayanlara duyulan özlemdir. Yoksa bayram aynı bayram. Onu yaşatmak da bizim elimizde. Bu cümlenin ötesine hiç geçtik mi? Hayır. Değişmek ve değiştirmek için herhangi bir hamlede bulunduk mu? Hayır. Hayatımıza giren her yeniye, ne kadar dayanabildik? Özü korumak için mücadele ettik mi? Hayır. Peki, öyleyse neden suçlu değilmiş gibi davranıyoruz? Neden bütün suçu, eskiyi hiç görmemiş çocukların üzerine atıyoruz? Madem iyi insanlardık, bunun gerekliliğini yaptık mı? Direndik mi zamanın acımasızlığına? Hayır. Bana tüm bunlar, bir katilin suçunu kabul edip, yalnızca “üzgünüm” demesi gibi geliyor. “Yani” diyesim geliyor o zaman. Yani ne değişti şimdi? Ölen dirildi mi? Kalanın acısı dindi mi? Hayır.

İnanın hep böyleydik. Hiçbir zaman bir şey değişmemişti. İnsanın özü kötüdür. Yolunu bulursa kötülük yapmaktan çekinmez, kaçmaz. Onu durduran bir şey yoktur. Sadece oyalayabilirsiniz. Yalnızca duymuyorduk. Duymayınca da her şeyi güzel sanıyorduk.

Eskiden bir tek TRT vardı. Ve o bize ne sunuyorsa, gerçeği o sanıyorduk. Geçtiğimiz dönemlerde, eski arşivleri sundu TRT. Sizlere, bu arşivleri izleminizi tavsiye ediyorum. Koca bir yalandan ibaret. Yılbaşı geceleri mesela. Balonlar, süsler havalarda uçuşuyor. Herkesin yüzü gülüyor. Her şarkı söyleyeni, diğerleri büyük bir keyifle dinliyor. İyice yakından bakın yüzlerine. Çoğunun bir amacı olduğu için orada olduğunu göreceksiniz. O dönemde, bir kaset ya da bir plak çıkardığınız da onu insanlarla buluşturmanın, tanıtımının yapmanın tek yolu TRT’ye çıkmaktı. Başka bir yolu yoktu. O yüzden de TRT’nin bütün isteklerine “evet” demek zorundaydılar. 16. Yüzyılda Fransız tiyatrosunda, yazılan tiyatro eserlerinin, eser olup olmadığını belirleyen bir kurum vardı. Onlar eğer, bir oyuna hayır derlerse, o oyun seyirciyle asla buluşamazdı. Bu otoritenin içinde bulunan sekiz dokuz kişinin görüşüne kalıyordu, bir oyunun oynanır veyahut oynanamaz olduğu. Sizce kaç muhteşem oyun, o dönemde kurum yüzünden bizlere ulaşamamıştır? Bu örneği şu yüzden verdim. TRT’de tıpkı o kurum gibi otoriteydi. Onlar karar veriyordu her şeye. Bu durumla alakalı çok komik, gerçek bir hikâye anlatmak istiyorum sizlere. Kısacık bir hikâye.

1985 yılında İlhan İrem, Köprü adından bir albüm yayınlar. Bu albüm 144 dakikalık kesintisiz bir öykünün ikinci ayağıdır. PENCERE KÖPRÜ VE ÖTESİ.

Bu albümde bir şarkıda İlhan İrem şunları yazmıştır. “Bulanık bir suda, kirli bir yosun gibi. Görünmüyorsun temizle kalbini. “ İşte tam olarak sözlerin bir bölümü bu şekildedir. TRT bu albümü inceler ve bu şarkının sözlerinin hatalı olduğu sonucuna ulaşır. Bu nedenle de denetim pulu (Bandrol) vermez albüme. Nedenini de şu şekilde açıklar. “Bu sözler hatalıdır. Bulanık suda yosun olmaz.” Evet, yanlış duymadınız. Bu saçma sapan gerekçeyle, İlhan İrem’in albümü sansürlenmek istenir. İlhan İrem, şiddetle karşı çıkar duruma ve bütün şarkılarını TRT’nin repertuarından çeker. Şarkılarını TRT’de çalınmasını, söylenmesini yasaklar. O kadar çok örnek var ki konuyla iligli. Mesela;

Neyse onu da yarın yazayım.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.