Çanak Çömlek Patladı (İkinci Bölüm)

Yayınlama: 03.09.2024
A+
A-
Konya Büyüksehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu,Yazar- Dramaturg

Yaşadığımız zorluklardan geriye, bir avuç kahkaha kalmıştır hep bize. Neler yaşadığımızı, nelerden geçtiğimizi biliriz ama hatırlamak istemeyiz. Aksine çarçabuk unutmak isteriz. O yüzden, salt güzel yanlarını anar ve sadece sevimli taraflarını anlatırız dinlemek isteyenlere. Aslında bu, bir nevi gerçeklerden kaçarak ruh sağlığımızı koruma refleksidir. Hatırlamak insanı yorar. Geçmişini sürekli eşeleyenler, muhakkak yarını kaçıracaklardır. Bu konuyla ilgili Tolstoy’un çok sevdiğim bir sözü var. Şöyle diyor; “Ne geçmiş var, ne de gelecek. Bir tek şimdi var.” Aslında üstadın burada anlatmak istediği, geçmişi ve geleceği yok saymak değildir. Demek istediği, geçmişinden alacağını al ve konuyu kapattır. Biz millet olarak ne yazık ki bunu hiçbir zaman beceremedik. Ne ders çıkardık geçmişten ne de gelecek için bir hamle yapabildik. “Şimdiyi” ise, günlük ritüellerden öte tutamadık. Boşa geçen bir ömür var ettik istemsiz.  Geçmişe özlem duyduk ancak neden özlem duyduğumuzu bilmeden yaptık bunu. Hep kaybedendik. Hiç kazanan olmayı seçmedik. Bunun için, hiçbir çaba sarf etmedik. Geçmişi özlüyoruz. Çünkü kötü olan hatıraların hepsini unuttuk. Bunları unutunca da ortaya, hiçbir işimize yaramayan içi boş anılar kaldı. Unutmasaydık geçmişi, defalarca bu ülkede darbe olabilir miydi? Sürekli siyasetçilerde tarafından kandırılabilir miydik?  Bas bas bağırarak diyorum ki ben; hiçbir şey değişmedi çünkü biz değişmedik. İnsanın özü aynı kaldı. O dönem, bir yalanın içinde olduğumuz için kendimizi iyi sanıyorduk o kadar. Bize gerçeği söyleyecek bir mekanizma, sosyal medya da yoktu. Sadece TRT vardı. Ve o ne diyorsa gerçeğimiz de oydu.

Dün yazımda bahsettiğim TRT’nin saçmalıkları konusunda devam etmek istiyorum. Yazımda da dediğim gibi TRT devletin maşası haline gelmişti. (Size bir yerden tanıdık geliyor mu bu?) Devlet neyi uygun görüyorsa, ona göre yayın yapıyorlardı. Bu konuyla ilgili başka bir yayın türü olmadığı için de, bizler böyle bir şeyin farkında değildik. Özlediğimiz o büyüdür bizim. Gerçeklerden kaçmak, onu yok saymak istiyoruz. Artık çok geç ne yazık ki. Zira çanak çömlek patladı. Görünüyor artık gerçekler. Kaçacak bir yerimiz de kalmadı.

İlhan İrem’in şarkısının saçma bir şekilde sansürlenmeye çalışılması gibi birçok sanatçı da, bu durumdan nasibini almıştır. Örneğin Barış Manço’nun “Kızılcıklar oldu mu” türküsü dünyanın en ahmak nedeniyle sansürlenmiştir. Biliyorsunuz o dönemde, devletin en korktuğu şey komünizmdi. Birileri eş kaza komünist olur diye, büyük bir endişenin içindeydiler. O yüzden de, kızılcıklar kelimesi komünizmi andırabilir gerekçesiyle sansürlediler. Bu konuyla ilgili başka bir saçmalık daha var. Aziz Nesin’in evine baskın yapan polisler, duvarda Aziz ustanın babasının fotoğrafını görürler. Uzun sakallı olduğu için de fotoğrafa el koyup, Aziz Nesin’i karakola götürürler. Sonra durum anlaşılınca da serbest bırakırlar. NOT: Aziz Nesin’in babası “Nusret Aziz” koyu bir muhafazakâr ve koyu bir Müslümandır. Yani komünist söylevinin söyleneceği en son kişi olabilir.

Saçmalıklar bununla da sınırlı değil. Leman Sam’ın, “dün gece, hiç tanımadığım bir erkeğe, sırf sana benziyor diye, usulca yaklaşıp merhaba dedim.” şarkısını hepiniz bilirsiniz. Bu şarkının sözleri de sansürlenmiştir. Neden mi? Alkollü olduğunu sandığım heyet; “bir kadın gece vakti hiç tanımadığı bir adamın yanına gitmemelidir. Bu kadınlarımızı hafif kadın olarak gösterir” gerekçesiyle sansürlemişlerdir.

Hiçbir şey değişmiyor ve değişmedi. Çünkü biz değişmedik.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.