Eskiyle Hesaplaşma (Üçüncü Bölüm)

Yayınlama: 17.09.2024
A+
A-
Konya Büyüksehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu,Yazar- Dramaturg

         Yanına gelip durdum. Anlamsız bakışlarla beni süzdü önce. Sonra da yardımcı olabilir miyim beyefendi dedi. Hafızamdaki bütün kelimler, cümleler uçup gitmişti sanki. Sadece bakıyordum. Hiçbir şey demeden, sadece bakıyordum.

“Bu kez daha kızgın bir tonda, “beyefendi” diye seslendi, yeniden bana. Son kalan gücümle, bütün öfkemi, gururumu geride bırakıp, durumu ona anlattım. Eda’yı merak ediyorum. Aklımdan çıkmıyor dedim. Hiçbir şey umurumda değildi. Ne olacaksa olsun diyordum içimden. Rezil olmak, mahkûm olmak, gurursuz görünmek ve buna benzer her şey, benim için manasız ve anlamsızdı artık. Gözleri doldu ağabeyinin. Sımsıkı sarıldı bir anda bana. Hıçkırarak ağladı omuzlarımda. Bankadakilerin şaşkın bakışları eşliğinde, dakikalarca öylece kaldı. Sonra gözyaşlarını silip, zar zor konuşarak; Eda’yı kaybettik dedi. Bu cümle öylesine canımı yakmıştı ki, bunu bugün de yarın da anlatabilmem imkânsız. Bu andan sonra hatırladığım tek şey, kalabalık caddelerde insanların arasında koşuşumdur. Hiç durmadan koştum. Sanki koşunca, acım hafifliyor gibi hissediyordum. İçimde; “Niye? Niye?” sorusu gezinip duruyordu. Her hücreme, her zerreme dokunup yok ediyordu beni. Gri bir akşamüstü, usulca eridiğimi, parmak uçlarımdan akan benin, yağmur suyunu karıştığını hissediyordum. İlk kez kaybediyordum. Ve bu, ilk kez âşık olduğum da gerçekleşiyordu. Bundan sadece bir ay öncesinde, dilimden dökülen aşk sözcükleri, yerini alabildiğince küfürlere, isyanlara bırakıyordu. Bu defa içimden sessizce sorduğum soruyu, yüksek sesle bizzat Tanrıya sordum. Bir yanıt almayı bekledim. Üstelik salt o gün değil, yıllarca… Hiçbir zaman yanıt alamadım.”

Gözleri doldu Sabri ağabeyin. Bir sigara daha yaktı. Yüzüme bakamıyordu, utanıyordu sanki gözyaşlarından. Onu o halde görünce ve anlattıklarını düşününce, ben de ağladım. Ancak bir soru vardı aklıma takılan. Nasıl olmuştu tüm bunlar? Nasıl kaybetmişti Eda’yı? İnsan garip bir varlık değil mi? Öldüğünü bildiğin halde, nasıl öldüğünü merak ediyorsun. Kaybetmek yetmiyor, nasıl kaybettiğin de öğrenmek istiyorsun. Acıklı sonlar biriktiriyoruz sürekli. “Ve benim acım seni acını döver” çocukluğuyla, büyük insan rolleri oynuyoruz. Yetmiyor hiçbir şey bize. Yetmiyor mutluluk, yetmiyor ölüm, yetmiyor hırslarımız, yetmiyor para, yetmiyor aşk, yetmiyor…

Ben bunları düşünürken Sabri ağabey, cebinden iyiden iyiye buruşmuş, her tarafı kıpkırmızı olan bir kâğıt çıkardı. Durumu anlamaya çalışırken, o konuşamaya devam etti.

“ Afyon’da dinlenme tesisinden çıktıktan kısa bir süre sonra, aşırı hızdan olsa gerek, otobüs dağ yolunda şarampole yuvarlanmış. Otuz üç kişi oracıkta ölmüş. Dört kişi de ağır yaralanmış. Bu haberi televizyondan izlediğimi anımsıyorum. O kadar önemsizdi ki. Ne hale geldik biz evlat! Otuz üç kişinin canı gitmiş, ama bizim umurumuzda bile değil. Çünkü içinde, bizim için önemli birisi yok. Varsa yoksa kendimiz, kendi sevdiklerimiz, kendi acılarımız, kendi mutluluklarımız. Bu gerçeği anlamam, kırk yıl sürdü evlat.”

Bir müddet sessizliğe büründü Sabri ağabey. Hiç konuşmadı. Yutkunup durdu. Bir yudum su içti. Yeniden konuşmayı denedi. 

“ O kazada, Eda’da canından olmuştu. Kanlı cebinden, bu kanlı kâğıt parçası çıkmış. Üzerine not almış. 17.09.1983 Afyon. Ağabeyi bana verdi bu şiiri. “Sana yazmış, bu artık senindir. Olması gereken yerdedir artık” dedi. Okuma mı ister misin?”

“Canını daha çok yakacaksa okuma” dedim. “Hayır” dedi. “ Artık canımı yakmıyor. Garip bir hüzün ruhumda dolanıp, tortusunu bırakıyor içime. Sonra hüzünlü bir gülümsemeyle, gözleri geliyor aklıma. Hala bir yerlerde bana baktığını düşünüyorum. Bakışıyoruz başka bir âlemde onunla. Hiç konuşmadan, sessizce… En iyisi ben şiiri okuyayım” dedi.

Eda ablanın, Sabri ağabeye yazdığı şiir aynen şuydu.  

Işığıma

Yıllarca bekledim seni

Nice ruhsuzun zindanında

Şimdi seni yaşıyorum

Gözlerinin sarayında

Umudum yoktu, yeni gömmüştüm geceye

Küfürler biriktiriyordum geçmiş için

Aynalarda çürüyordum usulca

Anılarımdan karanlık sızıyordu

Tutundum yeniden, seninle hayata

Adını fısıldadı rüzgâr kulağıma

Yüzün kadar güzel oldum, kalbin kadar güzel.

Limanım yoktu, yeni kırılmıştı ruhumda

Dualar biriktiriyordum gelecek için

Çoktan solmuş ve koparılmıştım

Sonra sen çıktın karşıma

Yüzün kadar güzel oldum

Kalbin kadar güzel

Şimdi seni yaşayacağım, gözlerinin sarayında.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.