Gerçek Şartlara Göre Değişmez

Yayınlama: 05.04.2024
A+
A-
Konya Büyüksehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu,Yazar- Dramaturg

Şartlar sürekli değişir, ancak gerçekler asla… Değiştikçe, haklının haksızın da yeri değişebilir. Dünün kötüsü, bugünün iyisi ya da dünün iyisi, bugünün kötüsü olabilir. Güçlünün menfaatleri her daim, insanların çıkarlarından önce gelir. Ve her ne olursa olsun, her kötülüğün sonu hüsrandır. Kalleşçe davranan kalleşçe ölür. Yeter ki şartlar, güçlünün lehine olsun. Hal böyle olunca bize, yani insanlığa düşen gerçekten uzaklaşmamaktır. Gerçekten uzaklaştıkça insan, yalanın içinde boğulur ve ölür. Nefes aldıkça yaşadığını sanır. Irak’ın diktatör lideri Saddam Hüseyin, güçlünün çıkarlarını yok edecek biçimde güçlenmişti. Büyük şımarık ülke Amerika, Irak’ın petrol zenginliğine gözünü dikmişti. Sonunda kendisinin bile inandığı bir yalanla, Irak’a savaş açtı. On binlerce insanın ölümüne, on binlerce sivilin sakat kalmasına neden oldu. Bu büyük iğrençliğin adına da “demokrasi” denildi. Asıl komik olan da buydu. Yazımın başında da dediğim gibi, tüm bu katliamlar Saddam Hüseyin’in diktatör olduğu gerçeğini değiştirmez. Başka bir deyişle iyi birisi olduğu manası çıkmaz. Evet, yalandan bir nedenle savaş başlamış, yalandan bir mahkeme ile ölüme mahkûm edilmiştir. Yine de tüm bunlar, “onun” iyi birisi olduğu sonucuna ulaşmamızı sağlamaz. Güç kimdeyse haklı da odur. Bir kişiyi öldürürsen katil, binlerce kişiyi öldürebilirsen kahraman olabilirsin. Dünyanın böylesi dehşet tuhaflıkları vardır. 16 Mart 1988 yılında Saddam Hüseyin, Irak’ın kuzeyinde Halepçe bölgesinde bir katliam gerçekleştirdi. İran – Irak savaşını son dönemiydi. Halepçe bölgesinde bir isyan başladı. İsyanı bastırmak için Hardal gazı taşıyan iki uçak bölgeye bomba yağdırdı. Bu bombardıman sonucunda, yedi bin kişiye yakın sivil öldü, yaklaşık on iki bin sivil de sakat kaldı. Sonrasında da bu yaralıların tamamına yakını, feci kalıtsal hastalıklarla hayata gözlerini yumdu. Öyle ki; yapılan araştırmalara göre, Halepçe’de engeli doğum oranı, Hiroşima’dan 4-5 kat daha büyüktü. Hitler, karısıyla birlikte intihar etti. Saddam Hüseyin, hâkime gülümseyerek ve dik başlı olarak idama gitti. Tüm bunlar, bu adamların onurlu olduğunu gösterir mi? Yaptıkları katliamları haklı çıkarır mı? Mert olmak, ne yaparsan yap, yaptıklarının arkasında durmak mıdır? Görüşlerin ve yaşam biçimin iğrenç olmasına rağmen, yine de görüşlerine sahip çıkmak, erdemli bir davranış olabilir mi? Ortadoğu böylesi bir oluşumlara hep izin verdi ve bedelini de çok ağır ödedi. Bizde ki sürekli tartışılan, bazı kesimler için hayal kırıklığı olan demokrasi anlayışımız, çağdaş olmanın yollarını arayışımız, laiklik kavramı, bizim Ortadoğu’nun kaderini yaşamamıza engel olmuştur.  Ve bizler nedense, bir türlü bunun kıymetini bilmiyoruz. Özgür olan, halkının ferah içinde yaşadığı bir tane Ortadoğu ülkesi gösterebilir misiniz? Ülkeleri diktatörler yönettiği müddetçe, kaçınılmaz son er ya da geç, önünde sonunda başlarına gelecektir. Gerçekler şartlara göre değişmez, sadece şekil değiştirir. Gelin, ne kadar içtiğini bir kenara bırakıp, mavi gözlü devin, atamızın, Mustafa Kemal Atatürk’ün ve bize bu ülkeyi armağan eden büyüklerimizin kıymetini bilelim. Onların bıraktıklarına sahip çıkalım. Uyumak, uyandığında ne göreceğini bilmemektir.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.