Nasıl kıydın (M) ruhuma ?

Yayınlama: 15.11.2023
Düzenleme: 15.11.2023 09:21
A+
A-
Konya Büyüksehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu,Yazar- Dramaturg

İçimde bir şey var dostum. Ruhumun tam ortasına oturmuş, sanki iyi olan ne varsa, var olmasını engelleyen. Ne olduğunu bilmiyorum. Cin mi, peri mi, şeytan mı? Yoksa sadece ahmak bir düşünce mi? İnan bilmiyorum. Bildiğim tek şey var, çürüyorum durduğum yerde. Çaresi olmalı öyle değil mi? Bu dünyada çaresi olmayan herhangi bir şey olabilir mi? Önceleri olduğum şehre bağlıyordum sorunu. Şimdi düşünüyorum da, sorunun şehirlerle hiçbir ilgisi yok. Dünyanın en huzurlu memleketine, şehrine bile gitsem durum değişmeyecek. Çünkü huzurlu olmadıktan sonra, şehirlerin ne suçu var. Öyle değil mi dostum? Sorunun temel kaynağı benim. Diğerlerinin hepsi, bahaneler sadece. Peki, ne yapmalı? Neyi değiştirmeli hayatımda? Nereden başlamalı? Başlamak için olması gereken gücü nereden bulmalı? Kaybettiğim hırslarımı nasıl yeniden kazanmalı? Kime gitmeli? Kimden yardım dilenmeli? Ya da dilenmeli mi? Anlatmalı mı canını yakan hislerini birilerine? Dünya bu kadar kirli iken ve insanlar bu kadar acımasız iken güçsüz olduğun yanlarını, anlatmalı mı insanlara sahiden?

Yoksa çaresi yok mu dostum? Boşuna mı bu anlamsız direniş? Ölünce geçer mi? Bir insan durduk yere, öylesine ölebilir mi? Görmediğimiz Tanrıya inanıyoruz da, yağmurlu havalarda neden kasvetliyiz? Sırf güneşi göremedik diye, neden her şeyin aynı kalacağına inanıyoruz? Büyümek bu kadar kolayken, neden değişmek bu kadar zor be dostum?

Her şey 2012 yılında başladı. Evet, evet artık hatırlıyorum. Aklımın bulanıklığı geçti sanırım yıllar sonra. Bir sonbahar günü gördüm onu. Günlerden pazartesi, saat 13.05’ti. Okul kantininde çay içiyordu. Bizim sınıftaymış ama bazı sorunlardan dolayı ancak başlayabilmiş okula. Onunla ilgili öğrenebildiğim tek şey buydu. Kocaman gözleri vardı. Kömür karası, upuzun saçları vardı. İçimden Murat Yılmazyıldırım’ın “kömür karası saçlarına asın beni sevgilinin” şarkısını mırıldanmaya başladım. Sonra birisi kulağıma; “senden on yaş küçük, unut bu işi” diyordu. Öyle ya; ne işi olurdu ki, benim gibi yaşlı bir yüreği olanla. İlk kez

umduğum gibi olmadı. Yağmurun ardından çıkan gökkuşağı gibi bir mucize oldu. Tanıştık, uzunca bir süre konuştuk. ( Yaklaşık on iki dakika ) Ona âşık olduğumu anlamam için yeterli bir süreydi bence. Üç buçuk yıl birlikte yaşadık. Başlayan her şey biterdi biliyordum. Ancak keşke böyle bitmesiydi. Gözlerinin içine bakıp “hoşça kal” bile diyemedim ona. “Defol” diyebildim sadece. “Yattığın adamla mutluluklar sana…” Yıllar geçince üstünden öfkem dindi. Geçti zaman gibi önümden hüznüm. İzi kaldı sadece. Bazı geceler soruyorum ona usulca. Ah be ışığım, nasıl kıydın ruhuna?

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.