Tekelleşen Sanat

Yayınlama: 01.06.2024
A+
A-
Konya Büyüksehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu,Yazar- Dramaturg

Bundan yaklaşık on yıl önce, “Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Dramatik Yazarlık” bölümünün düzenlediği oyun yazarlığı sempozyumuna katılmıştım. Orada Türkiye’de yazarlık bölümlerinin işleyişleri, geliştirmek adına neler yapılabileceği, tiyatronun varlığı, konumu, durumu hakkında çeşitli söyleşiler, konuşmalar yapılmıştı. Konuşmacılar arasında yer alan, ismini vermek istemediğim bir profesör, üstelik tiyatro bölümünün başkanı, Türk tiyatrosunun metropolde kalması gerektiğini savunmuştu. Ona göre; taşradaki insanların tiyatroya ihtiyaçları yoktu ve sanat onlar iki üç beden fazla gelmekteydi. Yine ona göre, Hamlet’i anlamak onların harcı değildi. Evet, hepimizin gözlerinin içine bakarak bunları söyledi. İtirazlar yükseldi ama o, tavrından ve görüşlerinden ödün vermedi. Bu insan, genç oyuncular yetiştiriyordu. İşin en acıklı noktası da buydu.

 Üzerinden geçen on yılda durum değişmedi, hatta giderek derinleşen bir zengin mesleğine dönüştü tiyatro.  Sanat tekelleşip, kendi iç dünyasına kilitlenip kalmıştı artık. Aynı yönetmenler, aynı oyunlar, aynı oyuncular aykırı bir sıradanlığın içinde can çekişiyordu. Kendi oto sansürünü kendisi yapıyordu artık tiyatrolar. Kimseye ihtiyaçları yoktu bu konuda.

 Suya sabuna dokunmayan, ne topluma, ne sanata hiçbir yararı olmayan, bir meselesi, bir sözü olamayan bir sürü oyun adı altında karalamalar dönüp duruyordu sahnelerde. Korkaklık ayyuka çıkmıştı istemsizce. Kendini batıya atabilenler, (Örneğin İzmir, İstanbul) körler sağırlar birbirini ağırlar felsefesiyle, oyunlar oynuyor, sonra da birer kadeh şarap içerken, “oh be sanatı bugünde kurtardık” diyerek, körler çarşısında ayna satmaya devam ediyorlardı.

Sanat, toplum için midir yoksa sanat, sanat için midir sorusunun yeni yanıtı şu oldu artık. Sanat, için için egolarımız için…

Hepimiz, ne yazık ki bu mesleği neden seçtiğimizi unuttuk. Unuttuk amacımızı, ulaşmak istediğimiz menzili. Işıklı kostümlerin içinde yitirdik hedeflerimizi. Adamcılık, torpil, yakınlık, ahbaplıkla kaybettik insanı. İnsanı insanla anlatamaz olduk. Anlatacak insanımız kalmamıştı zira… Tekelleştik, güçsüzleştik, yenildik… Kaybettik insanı… Ve kendimizi…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.